Onlar engel tanımayan anneler – Zaman Gazetesi

EMEL-KARTAL

EMEL KARTAL -ZAMAN GAZETESİ

“Yemeğimizi yedik, uyuduk, gezdik, banyo yaptık…” Son dönemlerde sağlıklı bir bebek sahibi olan annelerin bebekleriyle ilişkisini böyle anlatmasına alıştık. Engelli çocuğu olan anneler ise bu denilenleri yapmakla kalmıyor, kendi hayatından neredeyse tamamen vazgeçip çocuğunun hayatını yaşamak zorunda kalıyor.

Yaşı kaç olursa olsun her anneden çocuğu hakkında “o benim her şeyim” sözünü duyarsınız. Engelli anneleri için ise durum bunun bir adım daha ötesinde. Onlar, sağlıklı evlatları olan annelerin aşkla ve biraz da ezbere söylediği bu cümleyi hayatlarının her anında yaşıyorlar çünkü. Engelli çocuk olmak çok zor, tek başına yemek yiyemez, sokağa çıkamaz, arkadaşlarıyla oyun oynayamaz, banyoya bile gidemez. Ancak hayatının sonuna kadar bu engele kendi sahipmiş gibi yaşayan bir anne olmak da zor. Peki aynı durum babalar için de geçerli mi? Bu soruya o kadar kolay evet demek mümkün değil. Engelli çocuk babaların hayatını anneler kadar etkilemiyor. Hatta araştırmalar engelli çocuk sahibi çiftlerin daha kolay ayrılık kararı aldığını gösteriyor. Boşanmamış ailelerde de babadan çok anneler ilgileniyor çocuğuyla; mesleğinden, çevresinden, arkadaşlarından ve dışarıdaki sosyal hayattan uzaklaşıyor. Her birinin hikâyesinde yaşanmış pek çok fedakârlık olan anneler, dertlerini anlatıyor ama çocuklarının fotoğraflarının çekilmesi konusunda hassas davranıyor.

Avukat Sedef Erken, bahsettiğimiz fedakâr annelerden biri. 8 yaşındaki oğlu Ozan’ı anlatırken “Sanki o sizin bir uzvunuzmuş, bedeninizde kimsede olmayan üçüncü bir el üçüncü bir ayağınız varmış gibi, kopamazsınız, ayrılamazsınız.” diyor. Erken, 2012 yılında oğlunun eğitim hakkı için AİHM’ye başvurmuş. Dava devam ediyor. Çocuğa tanı konulduğu anda çiftlerin birbirleri ile nasıl iletişim kuracağına, çocuklarına nasıl davranacaklarına dair bir sosyal hizmet uzmanı olması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Aileler klinikten çıktıktan sonra öylece caddelere bırakılmamalı.”

Aslında Sedef Erken, destek almadan durumu kendi kendine göğüsleyenlerden. Engelli bir çocuk sahibi olmanın hayatını nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor: “Sigara bağımlısı bir insandım ama iki aydır içmiyorum. Çünkü hukuk bürosunu eve taşıyacağım ve evde oğlum var. Beni bu bağımlılıktan kurtaracak tek şey o olabilirdi. Zaten disiplinli bir insandım ama bununla birlikte daha da disiplinli oldum.” Eşinden ayrılan Erken, kadına sürekli atfedilen ‘güçlü, dayanıklı’ sıfatlarından da rahatsız: “Türkiye’de yalancı bir algı var ve sanki bilinçli yaratılmış gibi. Kadın güçlüdür, kadın altından kalkar. Desteğe ihtiyacı yok. Bunlar doğru değil.”

Engelli çocuk sahibi çiftler daha sık boşanıyor

PARIN-YAKUPYANParin Yakupyan, otizmli çocukların eğitimi ile ilgilenen Algı Eğitim Merkezi’nin kurucu ortaklarından biri. Kendisi de bir otizmli çocuk annesi. Çocuğunu yıllarca doktorlardan eğitim merkezlerine kadar götürmedik yer bırakmayan Yakupyan, bir gün bu konuya o kadar vâkıf olduğunu fark ediyor ki kariyerini sonlandırıp yeni bir başlangıç gerçekleştiriyor. Ve şu an müdürlüğünü yaptığı eğitim merkezini kuruyor. Pek çok aileye göre onlarda baba daha çok işin içinde imiş. Ancak Yakupyan’ın merkeze gelen ailelerde gözlemlediği şey genelde çocuğa böyle bir tanı konulduğunda ailelerin dağıldığı. Erkeğin duygusal olarak daha çabuk çöktüğünü söylüyor. Yakupyan’ın eşi de çocuğun eğitim hayatında hiçbir şekilde yokmuş. “Doktor olduğu halde doktorlarla bile ben iletişim kuruyorum.” deyip ekliyor: “Biliyorum o bunu yapamaz ve ben onu ne kadar içine çekersem daha olumsuz etkilenecek. Aslında bu benim tercihim. Onu tanıdığım için onu bunun dışında tutmaya çalışıyorum.”

30 yaşındaki Hande Berkman da bir engelli annesi ve çocuğunun bakımında kendi annesinden destek alıyor. “Aslında bu sorunlar tamamen annelerin merhameti ekseninde dönüyor. Babalar hiç ortada yok. Ya anneler ya da anneanneler devrede. Ben çocuğuma merhamet ediyorum annem de kendi çocuğuna.” Geçen yıl ekim ayında eşinden ayrılan Berkman, eşinden sadece maddi destek alıyor. Ve Berkman, babaların engelli çocuk sahibi olmaya verdikleri refleksi ise şöyle yorumluyor: “Belki erkeklerin duygusal yapılarının farklılığından, birçoğu durumu anlamayı bırakın engeli bile kabul etmekte zorlanıyorlar. Babalar genelde kaçmayı tercih ediyorlar kabul etmemekle birlikte. Nasıl olsa anneleri var diye düşünüyorlar.” Berkman’ın eşi de kendisine aynen şu cümleyi kurmuş: “Ben maddi olarak her türlü desteği yaparım ama anne olarak senin ilgilenmen daha mantıklı.” Berkman da haliyle “Bu çocuğu kendi başıma yapmadım.” diyor.

Hande Berkman, sık sık çocuğunun sorumluluğundan kaçmadığını söyleyerek onun her şeyden önemli olduğunu vurguluyor. Ama ona göre çocuğunun eğitimden de daha çok ihtiyacı olan şey sevgi ve çocuğu baba sevgisi olmadan büyüyor.

HARUN-MISIRLIOGLU

Otizm’li Dergisi’nin kurucusu  Harun Mısırlı, oğluyla.

‘Biliyorum ben istisna bir babayım’

Parmakla sayılacak kadar da olsa istisna arz eden babalar da var. Harun Mısırlı, Otizm’li Dergisi kurucusu ve bir otizmli çocuk babası. Zaten kendisi de kabul ediyor babalar arasında istisna olduğunu. Mısırlı’ya göre böyle bir durum olduğunda ilk fedakârlığı yapan anneler oluyor. Bunun bir kariyer kıyaslaması sonunda gerçekleştiğini düşünen Mısırlı, “Kim daha çok kazanıyorsa ya da kariyeri daha iyi ise o iş hayatına devam ediyor.” diyor. Mısırlı, en azından babaların eşlerinin sıkıntılarını dinleyip, dışarıda çalışmanın tek görevleri olmadığını bilmeleri gerektiğini düşünüyor. Erkeklerin yapısı gereği çevrenin etkisiyle bu durumu kabul etmediğini söyleyen Mısırlı, çözümün babadan ziyade çiftin tüm çevresi ve ailesinde aranması gerektiğini düşünüyor. Her gün gazetelerde kadınlara yönelik şiddet haberlerinin olduğu bir ülkede zaten kadının durumunun çok zor olduğunu belirten Harun Mısırlı, “Bir de böyle bir çocuğa sahip bir anneyi anlamaya çalışmak lüks mü?” diye soruyor.

 

Engelli anneleri ne ister?

SEDEF-ERKEN

Avukat Sedef Erken ve 8 yaşındaki oğlu Ozan.

Sedef Erken: “Ne istersem olmayacağını bildiğim için hiçbir şey isteyemiyorum. Sadece onlara ihtiyacımız olduğunu bilmelerini istiyorum. Allah dağına göre kar verir diyorlar. Ama o karın altındaki zannettikleri dağın ben olmadığını anlamalarını istiyorum.”

Parin Yakupyan:”Ben her türlü desteği ailemden alıyorum. Ama toplumdan şunu istiyorum: ‘Çocuğumun farklılığını göz ardı etmeleri çok mu zor?’ Otobüste, metroda, sokaklarda rahatsız edici bakışlar olmasa…”

Hande Berkman: “İnsanlardan en çok saygı duymalarını bekliyorum. Empati istiyorum. Daha geçenlerde engelli bir çocuk otobüste sürekli düğmeye basıyordu ve şoför rahatsız olup anneye ‘Çocuğunu al, in.’ dedi. Şoför in demese, yolcular bu duruma itiraz etse olmaz mı?”

Babalara, onlara ihtiyaç duyulduğu hissettirilmeli

Toplumdaki kadının aile içindeki rol algısı belirleyici bir etken. Erkek dışarıda çalışır para kazanır, kadın içeride evi idare eder yaklaşımı bu konuda da kendini gösteriyor. Anne ve çocuk arasında organik bir bağ var. Baba rolü daha çok öğrenilmiş bir rol. Dolayısıyla babaların çocuklarıyla kurdukları ilişkide yetiştikleri kültürün etkileri ve kişilik özellikleri önemli birer etken. Ayrıca bazen anneler tüm sorumluluğu yüklendikleri için babalar kendilerine ihtiyaç duyulmadığını düşünebiliyorlar. Böyle durumlarda onlara da sorumluluk alanı bırakılmalı ve ihtiyaç duyulduğu hissettirilmeli. Ekonomik etkenleri de işin ayrı bir boyutu. Çocukların doktor muayeneleri, eğitim, çeşitli terapi ve tedavi masrafları için Türkiye şartlarında oldukça yüklü bir bütçe ayırmak gerekiyor. Ailenin gelirini sağlayan biri/birileri olmalı ki masraflar karşılanabilsin. Bazı babalar görev paylaşımında kendini ekonomik yükü taşıyan taraf olarak görerek diğer sorumlulukları anneye bırakabiliyor. Annelerin en çok kendilerine zaman ayırmaya ve nefes almaya ihtiyaçları var. Hobilerine, kendi kişisel ihtiyaçlarına vakit ayırabilmelerine ve tabii ki sosyal desteğe… Yakınları ve sokaktaki insanlar tarafından anlaşılmaya…

ÖZEL HABER

EMEL KARTAL – ZAMAN GAZETESİ

28 Mart 2015, Cumartesi