Otizmde terapi desteği

2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ

Otizm iletişim ve sosyal etkileşim sorunları, kısıtlı ilgi alanları ve tekrarlayan davranışlarla ortaya çıkan bir rahatsızlık olup, ömür boyu devam eden bir gelişim bozukluğudur. Bu tanımı kitaplarda ya da internette kolaylıkla bulabilirsiniz. Her yıl 2 Nisan’da otizmi tanıtan yazılar yazılır, yürüyüşler yapılır, mavi renk temalı çalışmalar hazırlanır ve toplumda farkındalık yaratılmaya çalışılır. Otizm ile ilgili teknik bilgilerle dolu bir kere okuyup geçeceğiniz ve aklınızda otizmle ilgili birkaç bilgi bırakacak bir yazı yazmak isterdim, fakat bu yazıyı o formatla yazmayacağım. Otizmli çocuklar ve ailelerinin yaşadıklarına dair farkındalık yaratabilmek için bu çocukların ve ailelerinin toplum içinde sıkıntı yaşadıkları durumlardan bahsedeceğim.

Otizmin çocuklarda ortaya çıkma yaşı 1 buçuk yaş sonrasıdır. Ailelerin rapor çıkarma ve eğitime başlama süreçlerine hep birlikte göz atmaya çalışalım. Çocuğun yaşı 1 buçuk; adına tepki vermiyor, tekrarlayan davranışlar sergiliyor, konuşma ufak ufak bile başlamamış, oyuncaklarıyla oynamıyor, akranlarıyla iletişime geçmiyor; hatta anne dışında kimseyle iletişim kurmuyor. İlk olarak çocuk doktoruna danışılıyor. Doktorlar onları hastaneye yönlendiriyor. Sonrasında sağlık kurulu raporu alma süreci başlıyor. Öncelikle bu yazıyı okuyanlardan ricam, engelli raporu alabilmek için gerekli sağlık kurulu randevusunu almaya çalışmalarıdır. 3 ay sonraya, 5 ay sonraya randevu alabilenleri duymuşluğum vardır. Otizmli bir çocuk için saniyeler bile değerliyken doğal hakkı olan engelli sağlık kurulu raporunu almasının bu kadar uzun sürmesinin mantıklı bir açıklaması olabileceğini düşünemiyorum. Zor bela alınan randevu ve işlemlerin bürokratik engellerden dolayı uzun sürmesi ile çocuğun en az 6 ayı hastane, test rutinleriyle geçiyor. Rapor alındıktan sonra eğitim alabilecekleri merkez arayışına başlıyorlar. Ülkemizde özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi olarak çokça kurum var fakat bu kurumların yetkinlikleri maalesef yalnızca fiziki olarak denetleniyor; yani sınıf sayısı, yangın merdiveni vs gibi fiziki şartlar. Bunların tabi ki de incelenmesi şart; fakat bunların yanında eğitsel açıdan da değerlendirilmesi gerekmez mi? Devletin verdiği eğitim raporu ayda 8 seans bireysel ve 4 grup eğitimini kapsar. Elbette ki hiçbir insan birbiriyle aynı olmadığı gibi otizmli çocuklar da birbirlerinden oldukça farklıdır. Verilen seans sayılarını diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda bu konuda çok yetersiz kaldığımızı görüyoruz. Amerika’ da haftada 40 seans alıyor bu çocuklar.

Rapor süreci bitti, şansları yaver gitti ve bir kurumda eğitime başladılar. Otizm teşhisi travmasıyla uğraşırken bir yandan eğitime uyum problemi yaşamaya başlıyorlar. Burada mutlaka ailenin psikolojik danışmanlık alması gerekiyor. Yaşadıkları travmanın sağaltımı için mutlaka terapi desteği almaları gerekir. Ülkemizde çoğu rehabilitasyon merkezi bu desteği sağlamamakta. Çünkü devlet çocukların yalnızca eğitimlerinin karşılamakta. Temel eğitim süreci tamamlandıktan sonra çocuk anaokulu veya kreş sürecine gelince yani toplumla entegre olmaya başlayınca, işte burada sorunlar dağ gibi oluyor. Özel çocuklarla seve seve çalışan kurumlar olduğu gibi onları ayrıştıran, dışlayan da çokça kurum var. Çalışma hayatında işyerlerine zorunlu engelli kadrosu getirildi. Fakat eğitim kurumlarına getirilmedi. Bence bunun da yapılması gerekiyor. Toplumun ilk tokadını bu süreçte yaşamaya başlıyorlar. Kurum tarafından kabul görmeme, eğitimci tarafından hak ettiği özel ilgiyi görmeme, çocuklar ve çocukların aileleri tarafından dışlanma gibi… Özel çocukların eğitiminde çocuğu aileden ayrıştırma ve bağımsız olması adına dünyanın her tarafında kullanılan gölge öğretmen kavramı vardır. Avrupa ve Amerika’da bu destek devlet tarafından sağlanıyor. Ülkemizde maalesef bu konuda özel çocuklu ailelere bir destek sağlanmıyor. Gölge öğretmen kurumlar tarafından kabul edilmeyebiliyor ve bu çocukların yanlarında gölge öğretmenleri olmadan toplulukla beraber hareket etmeleri neredeyse imkansız bir durumdur.

Şanslı olup okul öncesi eğitim sürecini tamamlayan çocukları ülkemizde her çocuğun hakkı olan ve ülkemizde yasal olarak yaptırımı olan zorunlu eğitim süreci başlıyor. Anaokulunda yaşadıkları problemlerin çok daha fazlasını bu dönemde yaşamaya başlıyorlar. Özel çocuklar için okulda iki

seçenek vardır: kaynaştırma raporu ile normal gelişim gösteren çocuklarla beraber okumak ya da özel alt sınıf raporu ile kendi gibi özel çocuklarla bir arada eğitim görmek. Aslında mantık olarak her özel çocuğun eğitim alma amacı kaynaştırma olmasını sağlamaktır. Bu anlamda okullarımızın çok eksik olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Kaynaştırma olduğu halde okul yönetimi tarafından sınıflara sokulmayan çokça çocuk görmüşümdür. Özel alt sınıflar bütün okullarımızda yok ve özel alt sınıfta görevli öğretmenler çoğunlukla alan mezunu değiller. Aynı dertler ortaokul ve lise yıllarında da yaşanmaya devam ediyor. Okul süreci bittikten sonra istihdam sağlayabilecekleri kurum sayısı ne yazık ki çok az.

Türkiye Otizm Platformunun verilerine göre ülkemizde yaklaşık olarak 600.000 çocuğun otizm tanısı var. Bunlara aile mevcutlarını da eklersek 2 milyon civarı insanın otizmden birebir etkilendiğini görebiliriz. Bu sorun 2 milyonun değil bütün ülkemizin sorumluluğudur ve hepimizin elimizden geldiğince bu çocukların topluma kaynaşmasına katkıda bulunmamız gerekmektedir. Gelin bu yıl 2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜNDE farkındalığımızı arttırmaya çalışalım. Çevrenizde, çocuğunuzun okulunda, işyerinde belki akrabalarınız arasında otizmli bir çocuk bulun ve onunla vakit geçirmeye çalışın. Ailelerine nasıl olduklarını sorun ve onların sorunlarını dinlemeye çalışın.

Otizmli çocukların gelecekleriyle ilgili maddi veya manevi katkıda bulunmak isterseniz şu derneklerle iletişime geçebilirsiniz: ÖÇED, ODFED, TOM, OGAD, TODEV.

2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN.

Psikolog Türker Omcacıoğlu