Sevmek İçin Doğarız
Otistiklerin daima fiziksel temastan kaçındığı, eşyayı sevdikleri ancak insanlarla asla temasa geçmedikleri gibi eski teoriler, onları başkalarını hiç önemsemeyen, duygusuz kişiler sanmamıza neden oldu. Ancak hem otistikler hem de aileleriyle yürütülen yeni araştırmalar, durumun sandığımızdan farklı olduğunu gösteriyor. Aslında kimi otizm vakalarında kişi çevresini çok az değil, çok fazla önemser.
Bunu anlayabilmek için empatinin iki kısımdan oluştuğunu belirtmeliyiz. Çevremizde görüşlerine sıkça başvurabileceğimiz, bizden farklı şeyler bilen, farklı şeyler hissedip algılayan insanlar olduğunu da idrak ederiz. Bunu anlamaya ”zihin kuramına sahip olmak” denir. Zihin kuramını kullanmaya ise ”kendini başkasının yerine koymak” denir.
Bir dizi klasik araştırma otistik çocukların zihin kuramında karşılaştıkları güçlükleri göz önüne sermiştir. Bu araştırmalardan birinde çocuklara Sally ve Anna adında iki kukla gösterilmiştir. Sally’nin önünde bir sepet, Anne’nin önündeyse bir kutu bulunmaktadır. Sally sepetine bir misket atar ve sahneyi terk eder. O gittikten sonra Anne misketi sepetten alıp kendi kutusuna saklar. Çocuklara, ”Sally misketi nerede arayacak?” diye sorulur. Dört yaşındaki normal çocuklar, Sally’nin Anne’in misketi aldığını görmediği için öncelikle sepetine bakacağını bilir. On ila on bir yaşındaki zihinsel engelli çocuklar da bunu anlayabilir. Ancak, ilk araştırmada on ila on bir yaşındaki otistik çocukların yüzde sekseni bu soruya yanlış cevap vermiştir.
Peki otistik çocuklar ne düşünüyordu? Sally’nin misketi nerede bulacağını bekliyorlardı?
Onlar Sally’nin kutunun içine bakacağını düşünüyorlardır. Çünkü Anne’in misketi oraya koyduklarını biliyorlardı. Bunu kendileri biliyorlarsa Sally neden bilmesindi ki? Başka bir deyişle, diğer insanların kendileriyle aynı şeyleri fark edemeyeceklerini kavramamış; diğer zihinlerin farklı bakış açıları olduğunu anlamamışlardı.
* Bruce D. Perry’nin aynı adlı kitabından alıntıdır.
Derleyen Psikolog Gaye Özmen